Sana beni unut diyeceğim…
Münevver Antczak
Bardaktan boşanırcasına başlayınca yağmur, bir apartmanın girişine sığındı. Hemen arkasından birkaç kişi daha geldi. Dip dibe beklemeye başladılar. İçlerinden birini tanır gibiydi. Fark ettirmeden göz ucuyla süzdü. Kalp atışları hızlandı. “Nadide” dedi fısıldar gibi ama sesi çıkmadı.
Ahh… dedi, hatırlamak istemiyorum!
Gizlice çözmüşlerdi iskeleye bağlı sandalın ipini. Deniz durgundu. Açıldıkça başlamıştı minik hırçın dalgalar. Nadide gözleri yarı kapalı oturuyordu en uçta, dudaklarında belli belirsiz bir gülümseme. Sanki onun kendisini seyretmesinden gizlice zevk alıyordu.
Ahh… dedi, hatırlamak istemiyorum!
Attığı çığlık, kocaman bir dalganın gelip sandalı denize yatırmasından değildi. Ah, o en uçtaydı. Nadide fırlamıştı yerinden. Görmemişti ayağının önündeki kıvrılmış halatı. Düşerken yüz üstü başını sandalın kenarına çarptı. Korktu. İki büklüm, tutunarak yanına gitti. Kaşından yanağına süzülen kanı silmek için eğildiğinde tatlı nefesi dudaklarını yaladı, içini titretti. Korkusundan eser kalmamıştı. Sadece sıkıca sarılsın istiyordu. Daha sıkı. Sımsıkı. Bedeni ürperdi, saçlarının arasında parmakları dolaştı.
Ahh… dedi, hatırlamak istemiyorum!
Haftası olmadan okudu ondan gelen kartın arkasını. Eğik harflerle yazmış. “Sana beni unut diyeceğim.”
Yağmur incecik yağıyordu artık. Kadın başını uzatıp gelen arabalara baktı. Kâkülünün altından kaşının üzerindeki yara izi göründü. Hızla indi yola, geçen taksiye elini kaldırdı.
Dizleri titriyordu. Sadece bir adım atabildi arkasından. Kaldırımın kenarına çöktü. Ayağa kalktığında, yağmur durmuş belli belirsiz incecik bir gökkuşağı çıkmıştı.
