Bir Çift Sır
Gamze Hoşgül
Önce ayak sesi duyuluyor, tıkır da tıkır, tıkır da tıkır… Kadın, erkek hepimizin kalp atışları, bu muhteşem ritimle uyumlu hale geliveriyor. Plajın merdivenleri başında belirdiğinde, davullar çalmaya başlıyor içimizde, dünya bile dönmeyi unutup onu seyre dalıyor. Herkes bu güzelliğin farklı bir parçasını bakışlarıyla sömürürken, ben onun gözlerini hayal etmeye çalışarak eriyorum… Ne gün batımını andıran yanık teni ne tanrıçaları kıskandıracak vücudu ne de uğruna kurbanlar kesilecek dudakları beni eriten. Gözleri, göremediğim, nereye baktığını bilemediğim gözleri... Gün boyunca hiç çıkarmıyor güneş gözlüğünü, onunla arama soğuk duvarlar örüyor. Öylece, sere serpe yatarken, en ufak bir baş hareketi beni yerimden hoplatıyor. Bana mı bakıyor, yandaki delikanlıya mı, yoksa teknedeki para babasını mı izliyor diye kendimi yiyip bitiriyorum. Belki de sadece denizi seyredip rüyaya dalıyor. Sahi deniz… Derin sular kadar mavi midir, fırtınalı mıdır gözleri? En tatlısından bal rengi midir yoksa? Ya üzüm üzümse? Ah Tanrı bilir… Bir kerecik, bir kerecik olsun bakışlarımız birleşse, içimdeki sıkıntı biraz olsun diner, gecem, gündüzüm eski haline döner belki, of of.
Yok, aman yok vazgeçtim, istemem, ya o bir çift sırrın tutsağı olursam, ya ömür boyu zindana kapatılırsam?