Yanartaş
Elif Çolak
‘Saçlarında rüzgâra dokunduğum
Sana olan aşkım
Yanartaş gibi alev alev’
Albümden düşen fotoğrafta yazan satırlara bakakaldı. Ağustos 1972, Adrasan. Tam elli yıl önce…
Kimi zaman yalnızken aile albümlerine bakar, anlatılanlarla görseller arasında hayaller kurardı...
‘Sana olan aşkım, bu Yanartaş gibi alev alev, bunu görsem, okusam bir sır açığa çıkacakmış meğer.’ dedi kendi kendine. Bir aile gizine yakın olmanın heyecanı ile kalbi küt küt attı. Çocuksu bir telaşla arkasını çevirdi fotoğrafın.
Ablası sahilde oturuyor, yarım kollu, siyah beyaz, yaprak desenli uzun bir elbise giymiş. Renkli fotoğraf yok o yıllarda, elbise ne renk kim bilir. Çıplak ayakları çakıl taşlarına basıyor. Ayaklarının yanında, parmakları taşlara iyice gömülü bir çift ayak daha…
Bu adamı tanımıyordu. Hiç kimsenin anısından sızıp çıkmamıştı daha önce. Başına güneş ışınları düşmüş diye her halde, iyice gizemli görünüyor. Omuzları birbirlerine değiyor, arkalarında sıra dağlar. Ablasının yanında ilk defa bir adam görüyor.
‘Saçlarında rüzgâra dokunduğum’
Ablam dalgalı saçlarına taç takmış, rüzgârı tutsak eder gibi... Hiç evlenmedi. Saçlarından rüzgârı bırakmak istemedi belki.
‘Sana olan aşkım Yanartaş gibi alev alev’
Ablam daha mutlu gülümsüyor. Kolunu beline mi dolamış adamın? Dolamış, öyle bir dolamış ki sağ kolu görünmüyor. Elbise yakası adamın omzuna yayılmış, buralar benim der gibi.
Yan yana, omuz omuza oturmuşlar
El ele tutuşmamışlar
Fotoğrafı çekenden utanmışlar sanki
Elinde mercek olana bakıyorlar
Sırrı tutan kişi o
Kim o?